The post HPV Sonucuna Göre Yapılacak İşlemler appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Ülkemizde KETEM (Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi) tarafından 30-65 yaş arasındaki kadınlara 5 yılda bir rahim ağzı kanseri taraması uygulanır. Tarama sonuçlarına göre aşağıdaki şekilde hareket etmeniz gerekir.
Rahim ağzı kanseri ile ilişkisi olan HPV tiplerinden birinin var olup olmadığına bakılmasıdır. Pap smear sonucunda HPV bulaşmış hücrelerin gözlenmesi ile aynı anlamı taşır.
Özellikle tip 16 ve tip 18 araştırılır. Bu iki virüs tipi rahim ağzı kanserlerinin hemen hemen hepsinden sorumludur.
5 yılda bir taramanızı yaptırmayı ihmal etmeyiniz. Herhangi bir şikayetiniz olması durumunda (akıntı, anormal kapama vs) ve test sonucunuzun durumuna göre doktorunuzun önerilerini dikkate alarak tedavi ve kontrollerinizi yaptırınız. Herhangi bir şikayetiniz olması durumunda (akıntı, anormal kanama gibi) doktorunuza başvurunuz.
Doktorunuza müracaat ediniz. Test sonucunuzun durumuna göre doktorunuzun önerilerini dikkate alarak tedavi ve kontrollerinizi yaptırınız. 5 yılda bir taramanız, yaptırmayı ihmal etmeyiniz.
Doktorunuza müracaat ediniz. Test sonucunuzun durumuna göre doktorunuzun önerilerini dikkate alarak tedavi ve kontrollerinizi yaptırınız. 5 yılda bir taramanız, yaptırmayı ihmal etmeyiniz.
1 yıl sonra testinizi tekrar ettirmeyi ihmal etmeyiniz. Test sonucunuzun durumuna göre doktorunuzun önerilerini dikkate alarak tedavi ve kontrollerinizi yaptırınız. 5 yılda bir taramanız, yaptırmayı ihmal etmeyiniz.
Doktorunuza müracaat ediniz. Test sonucunuzun durumuna göre uzman hekiminizin önerilerini dikkate alarak tedavi ve kontrollerinizi yaptırınız. 5 yılda bir taramanız, yaptırmayı ihmal etmeyiniz.
3 ay sonra testinizi tekrar ettiriniz.
Bu sayfa düzenlenirken UpToDate Patient Education sayfalarından yararlanılmıştır.
Bu sayfa düzenlenirken TC Sağlık Bakanlığı sayfalarından yararlanılmıştır.
The post HPV Sonucuna Göre Yapılacak İşlemler appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post HSIL – Yüksek Dereceli Skuamöz İntraepiteliyal Lezyon appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Sitolojik değelendirmelerin (smear testi) %0.5’ni HSİL (yüksek gradeli squamöz intraepitelyal lezyonlar) oluşturur. Smearde HSIL bulunan kişilere yapılan biyopsilerde yüzde 53 oranında kanser öncülü lezyon ve yüzde 7 kadarında rahim ağzı kanseri saptanır.
Yüksek dereceli skuamöz intraepitelyal lezyonlar (HSIL), serviks hücrelerinde orta ila şiddetli değişikliklere işaret eder. Daha az şiddetli değişiklikler görülürse buna düşük dereceli skuamöz intraepitelyal lezyonlar (LSIL) denir. Kanser öncülü lezyon çıkarılırsa veya yok edilirse serviks kanseri genellikle önlenebilir.
Smear testinde yüksek dereceli skuamöz intraepitelyal lezyon saptanan olgularda endoservikal değerlendirmeyle birlikte kolposkopi yapılmalıdır. Kolposkopi, klinisyenin ofisinde pelvik muayene sırasında yapılan bir tür mikroskop kullanılarak serviksin incelenmesidir. Kolposkopide yüksek dereceli servikal veya vajinal lezyon saptanamaz ise smear, kolposkopi ve histolojik değerlendime gözden geçirilmelidir.
HSİL olan bir olguda kolposkopi yüksek dereceli bir lezyonu gösteriyor ise Kolposkopi ile aynı zamanda rahim ağzında sorunlu görülen alanlar alınarak tedavi yapılabilir. Buna hızlı tedavi adı verilir. Bu işleme LEEP (Loop elektrocerrahi eksizyon işlemi) veya LLETZ (Transformasyon bölgesinin geniş loop eksizyonu) adı verilir. Serviks kanseri, transformasyon bölgesinden başladığı için asıl olan bu bölgenin alınmasıdır. Bu işlem ile hem tanı hem tedavi yapılmış olur.
LEEP ile tedavi, 21 ila 24 yaş arasındaki gençlerde tercih edilmez. Yüksek dereceli lezyonlar bile gençlerde tedavi edilmeden kaybolabilir. Ayrıca LEEP, gelecekteki bir hamilelikte komplikasyon riskini artırabilir. Bu nedenle biyopsi sonucunu beklemeden sadece kolposkopi ile tedavi, bu yaş grubunda genellikle yapılmaz. Ayrıca, gebelerde acil tedavi iyi bir seçenek değildir.
Bu sayfa düzenlenirken UpToDate Patient Education sayfalarından yararlanılmıştır.
The post HSIL – Yüksek Dereceli Skuamöz İntraepiteliyal Lezyon appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post Siğil Virüsü (HPV) appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>İnsan Siğil Virüsü (HPV) insanda kansere yakalanma riskini arttıran ve dünyada en sık cinsel yolla bulaşan viral enfeksiyondur. HPV-serviks kanseri arasındaki ilişki, akciğer kanseri-sigara arasındaki ilişkiden daha güçlüdür. Bu nedenle serviks kanseri tanısının erken konulup tedavi etmenin tek yolu smear ve HPV testidir.
Seksüel olarak aktif kişilerin yaşam boyu HPV ile enfekte olma olasılığı % 50-60 olarak bildirilmiştir. Genç kadınlardaki HPV enfeksiyonlarının çoğu genellikle klinik belirti vermeden ilk yılda % 70, ikinci yılda ise % 90 oranında bağışıklık sistemi tarafından ortadan kaldırılır. HPV infeksiyonunun ortalama süresinin 8 ay olduğu bildirilmektedir. 8 aydan daha uzun süren HPV DNA pozitifliği kalıcı infeksiyonun göstergesidir. 30 yaş altı genç kadınlarda ( 18- 25 yaş ) HPV enfeksiyonu saptanma oranı 30 yaş üstündeki kadınlardan daha yüksektir. Virusun vücüttan atılabilme olasılığı, virusun tipi ile doğrudan ilişkilidir. Özellikle Tip 16 ve18 in vücuttan temizlenmesi daha uzun sürmektedir.
HPV’a karşı immun cevap geç oluşur. HPV virüsü özellikleri ve yerleşimi nedeniyle ve kanda dolaştığı bir faz olmadığından immun cevaptan kaçması mümkün olmaktadır. HPV’na karşı antikorlar HPV DNA tespitinden 8 -18 ay kadar uzun süre sonra ve düşük düzeyde gelişir. Ancak HPV ile enfekte olan kişilerin hepsinde tespit edilebilir düzeyde antikor cevabı oluşmaz. HPV lezyonlarının gerilemesinde hücresel bağışıklıkta rol oynar. Hücresel bağışıklığın baskıda olduğu HIV (AIDS) enfeksiyonu olan veya transplantasyon yapılan kişilerde HPV lezyonları daha yüksek oranlarda görülür.
HPV tipleri prekanseröz lezyon ve servikal kanserle ilişkilerine göre yüksek risk ve düşük risk HPV tipleri olarak sınıflandırılır.
Yüksek riskli HPV tipleri: 16-18-31-33-35-39-45-51-52-56-58-59-67-68 ve 70’tir.
Hastaların % 10’unda kalıcı enfeksiyon görülür ve bu olgularda rahim ağzı kanseri (servikal kanser) gelişmesi 10-15 yıllık bir süreci içerir. Yüksek riskli HPV (tip 16, 18) ile kalıcı infeksiyonu olanlar yüksek dereceli kanser öncesi lezyon ( HSIL ) ve servikal kanser gelişmesi bakımından büyük risk altındadır. HPV 16, sitolojik olarak hem normal kadınlarda hem de servikal kanser vakaları arasında en sık tip olmasına rağmen, servikal kanser HPV infeksiyonunun nadir bir komplikasyonudur. Bu nedenle yayılmamış lezyonların PAP smear tarama programları ile erken dönemde yakalanması son derece önemlidir.
Serviks kanseri HPV enfeksiyonlarının bir komplikasyonudur ve onkojenik HPV tiplerinin neden olduğu enfeksiyon kronikleşir ise olguların %1’inde gelişir. Yapılan moleküler analizlerde serviks kanseri olgularının neredeyse tümünde ( % 99.7 ) HPV DNA’sı izole edilmiştir. Serviks kanseri olgularının %99’undan fazlasında, servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) olgularının %94’ünden fazlasında ve diğer anogenital kanserlerin yaklaşık %50’sinde onkojenik HPV DNA’sı saptanmıştır.
Yüksek riskli (High Risk HR) HPV olarak bilinen 16-18 gibi tipleri rahim ağzı, penis, vulva, vajina, anüs, ağız, orafarinks ve diğer mukozal bölge hücre genomuna entegre olarak, bu bölgelerde kansere neden olmaktadır. HR-HPV özellikle serviksin transformasyon zonundaki hücrelerde değişiklik yaparak displazi olarak isimlendirilen, serviks kanseri öncüsü değişimlere sebep olmaktadır. Persistan HR HPV infeksiyonu olan hastalarda uygun kofaktörler varsa prekanseröz lezyonların ileri formları gelişir. Erken tanınmadığı ve tedavi edilmediği takdirde ortalama 10-15 yıl sonra serviks kanserine dönüşür.
Düşük riskli HPV tipleri: 6-11-40-42-43-44-54-61-70-72-74-81-83 ve 84’tür.
HPV 6 ve 11 gibi “düşük riskli” enfeksiyonlar; çocuklarda genellikle kendiliğinden gerileyen, yetişkinlerde ise daha inatçı olabilen ağrılı veya ağrısız siğiller, genital ve anal mukozalarda; karnıbahar görünümünde tek veya çok sayıda ağrısız lezyonlarla karakterizedir. Esas olarak siğil, epitelyal kistler, hiperkeratoz, anogenital, orolarengeal ve farengeal papillomlar gibi selim proliferasyonlara neden olurlar.
HPV enfeksiyonlarının klinik belirtileri virusun tipine ( HPV 16 ve HPV 18, invaziv serviks karsinomu) , lezyonun lokalizasyonuna (respiratuvar papillomatozis vb.) , bireyin immünolojik durumuna (gebelik veya immun yetmezlik) ve epitelin doğasına (serviksin transformasyon bölgesindeki metaplazik skuamöz epitel, HPV veya diğer kofaktörlerin onkojenik etkilerine daha yatkındır ) bağlıdır.
HPV’nin bilinen tek konağı insandır. HPV enfeksiyonu en sık cinsel yolla bulaştığı ve bulaşıcılığı çok yüksek olduğu için cinsel aktif kişilerin genel önlemleri alması gereklidir. Kondom kullanımının bulaşıcılığı önlemede yeterli olmadığı bilinmelidir. Epidermal hücrelerde çoğalan virüs, bu hücreler döküldüğünde etrafa yayılarak cinsel ilişki sırasında veya enfekte materyalin direkt ve indirekt teması (eller, ortak kullanılan eşyalar vb.) ile bulaşabilir. HPV virüsü taşıyan bir kişinin kullandığı tuvaleti kullanmak, tuvalet kullanımı sonrası ellerini yıkamayan biriyle tokalaşmak, aynı eşyayı kullanmak ile de bulaş olabilir.
HPV testinin başlıca üç kullanım alanı vardır;
1) Servikal kanser taramasında 30 yaşın üstündeki kadınlarda Pap smear testi ile birlikte kullanımı
2) AS-CUS (önemi belirlenemeyen atipik skuamöz hücreler) tanısı alan kadınların yönlendirilmesinde
3) Kanser öncesi lezyonlar için tedavi edilen hastaların takibinde
HPV DNA testinin servikal kanser öncüsü lezyonları tespit etmede sensitivitesi (% 84–100 ) Pap smearden daha yüksektir. Fakat spesifitesi % 64- 95 olup daha düşüktür. Pap testinin yüksek grade lezyonların tespiti için sensitivitesi % 50-60 arasında olmasına rağmen spesifitesi % 90’ın üzerindedir.
21 yaş altına tarama önerilmezken, 21-29 yaş arasında ise sitolojik taramanın 3 yılda bir yapılması önerilmektedir.
30-64 yaş arasında ise sitolojik tarama ve HPV DNA testinin birlikte yapılması (ko-test, bu testin 5 yılda bir yapılması) önerilmektedir.
Normal Pap smear ve negatif HPV DNA testinin doğruluk değeri % 99-100’dür. Bu kadınlarda tarama aralığı üç yıla çıkarılabilir.
ASCUS pozitif vakalarda üç seçenek vardır; 4-6 ay sonra Pap testi tekrarı, hemen kolposkopi veya HPV DNA testi. ASCUS raporu olan vakaların % 80’i normal servikal sitolojiye sahiptir, % 5-17’sinde HSIL mevcuttur.
Servikal sitoloji normal ama HR HPV DNA pozitif ise, 6-12 ay sonra her iki test de tekrarlanır. Tekrar yapılan test sonucu persistan HR-HPV infeksiyonu pozitif ise ya da sitolojik test pozitif ise kolposkopi yapılır.
ASCUS pozitif iken HR-HPV negatif ise 6-12 ay sonra test tekrarlanır,
ASCUS pozitif iken HR HPV testi pozitif sonuç alınırsa kolposkopi önerilir. HR-HPV test sonucunun pozitifliği HSIL varlığı ile son derece korele olup sensitivite % 95’tir.
Kalıcı Yüksek Riskli HPV infeksiyonu olan kadınların en az % 50’sinde HSIL gelişir. Yüksek Riskli HPV testinin 30 yaş üstü kadınlara yapılması ile risk altındakiler erken tanınır.
Kanser öncesi lezyonlar için tedavi edilen hastaların takibinde de HPV testi kullanılabilir. Rezidüel ya da rekürren prekanseröz lezyonların gelişme sıklığı % 5-18 arasında değişir. Tedavi yapılan hastaların takibinde 6-12, ay sonra sitoloji yanısıra HPV DNA testinin yapılması önerilmektedir.
HPV infeksiyonlarının kadınlardaki tedavisinde Dünya Sağlık Örgütü genel olarak lezyonları iki başlık altında toplamaktadır;
1) Servikste kanser öncüsü olduğu düşünülen lezyonlar
2) Serviks dışı genital siğiller
Serviksin kanser öncüsü lezyonlarında amaç mümkün olduğunca tüm transformasyon zonunun ortadan kaldırılması (LEEP veya konisazyon) ve hastanın genelde 6 ayda bir smear ve diğer yöntemlerle kontrol edilmesidir. Başlıca tedavi yöntemleri kriyoterapi, lazer, elektrokoter ve cerrahidir. Erkeklerdeki HPV infeksiyonlarının tedavisi kadındaki eksternal genital organlarının tedavisi gibidir. Her iki cinste de tekrarlayan olgularda lokal 5-FU uygulanabilir. İnterferonun sistemik ve/veya lezyon içine uygulanması da yaralıdır. Ancak pahalı oluşu nedeniyle interferon önerilmemektedir. Serviks dışı genital HPV infeksiyonu tedavisindeki amaç ise enfeksiyonun başka bireylere geçişini önlemek ve kişiyi psikolojik olarak rahatlatmaktır.
Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olduğundan cinsel hayatı aktif olan insanların genel önlemleri alması, HPV infeksiyonundan korunmada çok önemli bir yoldur. Ancak bulaştırıcılığı çok yüksek olduğundan bazı durumlarda kondom kullanımı bile yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple riskli kişilerle cinsel temastan kaçınılması ve kadınların rutin jinekoloji muayenelerini aksatmamaları önerilmektedir.
The post Siğil Virüsü (HPV) appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post Serviks kanseri öncüsü lezyonları ve HPV virüsü appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Serviks kanseri tüm kanserler içinde etiyolojisi en iyi açıklanmış kanserdir. Bu kanser türü dünyada kadın kanserleri arasında üçüncü sırada yeralır. HPV-serviks kanseri arasındaki ilişki, akciğer kanseri -sigara arasındaki ilişkiden daha güçlüdür. Bu nedenle serviks kanseri tanısının erken konulup tedavi etmenin tek yolu smear ve HPV testidir.Serviks kanserinin ilk başlangıç evrelerinde genellikle hiçbir belirti yoktur. Hastalık ilerledikten sonra bulgular yavaş yavaş ortaya çıkar.
Serviks kanseri etiyolojisinin tarihine kısaca bakacak olursak; erken yaşta cinsel ilişkiye başlamak, sık cinsel ilişki, fazla sayıda doğum yapmak, vajinal infeksiyonlar, herpes virüs tip 2 ve son olarak ta insan siğil virüsü (HPV)’nin etiyolojik faktör olarak suçlandığını görürüz. 1980’li yılların başında Alman viroloji uzmanı Harold zur Hausen, servikal intraepitelyal neoplazilerde (CİN) ve serviks kanserinde HPV’nin doğrudan ilişkili olduğunu göstermiştir. Suçlanan diğer faktörler, genç kadınlarda HPV bulaşmasını arttırıcı faktörler olarak kabul edilmektedir.
1980’li yıllardan bu yana otuz yıldır yapılan nükleer ve genetik araştırmalarda HPV’nin serviks kanserindeki rolü iyice berraklık kazanmıştır. 100’ü aşkın HPV DNA tipinden 15 tanesinin serviks kanseri için yüksek riskli olduğu ortaya konmuş ve tüm serviks kanserlerinin %70’den sorumlu olan 2 tanesine (tip 16 ve 18) karşı aşı geliştirilmiştir. HPV ve serviks kanseri ilişkisi diğer birçok kanser etiyolojisinin araştırılmasında da öncü rol oynamıştır.
Serviks kanserini düşündürebilecek belirtiler arasında, anormal vajina kanamalar (cinsel ilişki sonrası kanama olması dahil), kanlı vajinal akıntı, kasıklarda ağrı, kilo kaybı ve kansızlık sayılabilir.
Serviks kanserinde en önemli risk etkeni HPV olmakla beraber tek başına yeterli değildir. HPV enfeksiyonunun toplumdaki yüksek insidansına rağmen düşük servikal kanser görülme oranı, serviks mukozasının malign transformasyonu için başka faktörlerin de gerekli olduğunun işaretidir. Serviks kanserinin HPV enfeksiyonu dışındaki risk faktörleri; sigara içmek, genç yaşta cinsel aktivitenin başlaması, birden çok cinsel partnerin varlığı, immun yetmezlik, çok sayıda doğum yapmak, uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı, HIV ve HSV gibi cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonlar ile birliktelik, diyet ve düşük sosyoekonomik durum olarak sıralanabilir.
HPV insanda kansere yakalanma riskini arttıran ve dünyada en sık cinsel yolla bulaşan viral enfeksiyondur.
Seksüel olarak aktif kişilerin yaşam boyu HPV ile enfekte olma olasılığı % 50-60 olarak bildirilmiştir. Genç kadınlardaki HPV enfeksiyonlarının çoğu genellikle klinik belirti vermeden ilk yılda % 70, ikinci yılda ise % 90 oranında bağışıklık sistemi tarafından ortadan kaldırılır. HPV infeksiyonunun ortalama süresinin 8 ay olduğu bildirilmektedir. 8 aydan daha uzun süren HPV DNA pozitifliği kalıcı infeksiyonun göstergesidir. 30 yaş altı genç kadınlarda ( 18- 25 yaş ) HPV enfeksiyonu saptanma oranı 30 yaş üstündeki kadınlardan daha yüksektir. Virusun vücüttan atılabilme olasılığı, virusun tipi ile doğrudan ilişkilidir. Özellikle Tip 16 ve18 in vücuttan temizlenmesi daha uzun sürmektedir.
HPV’a karşı immun cevap geç oluşur. HPV virüsü özellikleri ve yerleşimi nedeniyle ve kanda dolaştığı bir faz olmadığından immun cevaptan kaçması mümkün olmaktadır. HPV’na karşı antikorlar HPV DNA tespitinden 8 -18 ay kadar uzun süre sonra ve düşük düzeyde gelişir. Ancak HPV ile enfekte olan kişilerin hepsinde tespit edilebilir düzeyde antikor cevabı oluşmaz. HPV lezyonlarının gerilemesinde hücresel bağışıklıkta rol oynar. Hücresel bağışıklığın baskıda olduğu HIV (AIDS) enfeksiyonu olan veya transplantasyon yapılan kişilerde HPV lezyonları daha yüksek oranlarda görülür.
Hastaların % 10’unda kalıcı enfeksiyon görülür ve bu olgularda rahim ağzı kanseri (servikal kanser) gelişmesi 10-15 yıllık bir süreci içerir. Yüksek riskli HPV (tip 16, 18) ile kalıcı infeksiyonu olanlar yüksek dereceli kanser öncesi lezyon ( HSIL ) ve servikal kanser gelişmesi bakımından büyük risk altındadır. HPV 16, sitolojik olarak hem normal kadınlarda hem de servikal kanser vakaları arasında en sık tip olmasına rağmen, servikal kanser HPV infeksiyonunun nadir bir komplikasyonudur. Bu nedenle yayılmamış lezyonların PAP smear tarama programları ile erken dönemde yakalanması son derece önemlidir.
Serviks kanseri HPV enfeksiyonlarının bir komplikasyonudur ve onkojenik HPV tiplerinin neden olduğu enfeksiyon kronikleşir ise olguların %1’inde gelişir. Yapılan moleküler analizlerde serviks kanseri olgularının neredeyse tümünde ( % 99.7 ) HPV DNA’sı izole edilmiştir. Serviks kanseri olgularının %99’undan fazlasında, servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) olgularının %94’ünden fazlasında ve diğer anogenital kanserlerin yaklaşık %50’sinde onkojenik HPV DNA’sı saptanmıştır.
HPV 6 ve 11 gibi “düşük riskli” enfeksiyonlar; çocuklarda genellikle kendiliğinden gerileyen, yetişkinlerde ise daha inatçı olabilen ağrılı veya ağrısız siğiller, genital ve anal mukozalarda; karnıbahar görünümünde tek veya çok sayıda ağrısız lezyonlarla karakterizedir. Esas olarak siğil, epitelyal kistler, hiperkeratoz, anogenital, orolarengeal ve farengeal papillomlar gibi selim proliferasyonlara neden olurlar.
Yüksek riskli (High Risk HR) HPV olarak bilinen 16-18 gibi tipleri rahim ağzı, penis, vulva, vajina, anüs, ağız, orafarinks ve diğer mukozal bölge hücre genomuna entegre olarak, bu bölgelerde kansere neden olmaktadır. HR-HPV özellikle serviksin transformasyon zonundaki hücrelerde değişiklik yaparak displazi olarak isimlendirilen, serviks kanseri öncüsü değişimlere sebep olmaktadır. Persistan HR HPV infeksiyonu olan hastalarda uygun kofaktörler varsa prekanseröz lezyonların ileri formları gelişir. Erken tanınmadığı ve tedavi edilmediği takdirde ortalama 10-15 yıl sonra serviks kanserine dönüşür.
HPV tipleri prekanseröz lezyon ve servikal kanserle ilişkilerine göre yüksek risk ve düşük risk HPV tipleri olarak sınıflandırılır.
Yüksek riskli HPV tipleri: 16-18-31-33-35-39-45-51-52-56-58-59-67-68 ve 70’tir.
Düşük riskli HPV tipleri: 6-11-40-42-43-44-54-61-70-72-74-81-83 ve 84’tür.
HPV enfeksiyonlarının klinik belirtileri virusun tipine (HPV 16 ve HPV 18, invaziv serviks karsinomu) , lezyonun lokalizasyonuna (respiratuvar papillomatozis vb.) , bireyin immünolojik durumuna (gebelik veya immun yetmezlik) ve epitelin doğasına (serviksin transformasyon bölgesindeki metaplazik skuamöz epitel, HPV veya diğer kofaktörlerin onkojenik etkilerine daha yatkındır ) bağlıdır.
HPV’nin bilinen tek konağı insandır. HPV enfeksiyonu en sık cinsel yolla bulaştığı ve bulaşıcılığı çok yüksek olduğu için cinsel aktif kişilerin genel önlemleri alması gereklidir. Kondom kullanımının bulaşıcılığı önlemede yeterli olmadığı bilinmelidir. Epidermal hücrelerde çoğalan virüs, bu hücreler döküldüğünde etrafa yayılarak cinsel ilişki sırasında veya enfekte materyalin direkt ve indirekt teması (eller, ortak kullanılan eşyalar vb.) ile bulaşabilir. HPV virüsü taşıyan bir kişinin kullandığı tuvaleti kullanmak, tuvalet kullanımı sonrası ellerini yıkamayan biriyle tokalaşmak, aynı eşyayı kullanmak ile de bulaş olabilir.
İntraepiteliyal servikal neoplazilerde (CIN) kanser öncesi dönemin uzun olması ve kanser öncesi lezyonların etkili bir şekilde tedavi edilebilir olması nedeniyle düzenli servikal sitolojik taramanın yapılması önerilmektedir. Tarama programları ile erken evre servikal değişiklikler, asemptomatik kanser öncesi lezyonlar saptanabilmekte ve etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir.
Serviks kanseri genellikle 25-35 yaşları arasında displazi olarak adlandırılan hafif formu ile başlar. Bu hücreler öncül kanser hücresi olarak değerlendirilir. Zamanla bu hücreler kanser hücrelerine dönüşerek karsinoma in situ olarak (CİS) adlandırılan rahim ağzının dış kısmında sınırları belli bir kanser oluşturur. Bu durum tedavi edilmediğinde rahim ağzının diğer katlarına ve diğer organlara yayılır. Erken dönemde teşhis edilebilen vakaların % 95’inden fazlası iyileşebildiği için erken teşhis çok önemlidir.
Serviks kanserlerinde histolojik tip çoğunlukla skuamöz kanserdir. İnvaziv kanserlerin kanser öncüsü lezyonları servikal intraepitelyal neoplazi (CIN) olarak adlandırılır. Bunlar CIN I hafif displazi, CIN II orta displazi ve CIN III ağır displazi ve karsinoma in situ olarak üç kategoride incelenir ve serviksteki neoplastik sürecin hafiften şiddetliye doğru giden ve devamlılık arzeden bir yapıda olduğu kabul edilir. CIN III ise şiddetli displazi ve in situ karsinom olgularıyla ilişkilidir. Prekanseröz lezyonlar epiteldeki atipik değişikliklere göre düşük grade (low grade skuamöz intraepitelyal lezyon – LSIL) ve yüksek grade (high grade skuamöz intraepitelyal lezyon – HSIL ) olmak üzere gruplandırılır. CIN I LSIL’e, CIN II ve CIN III HSIL’e dahildir.
HPV enfeksiyonlarının çoğu klinik belirti vermez, latent ve subklinik enfeksiyonlar daha sıktır. HPV, hücre kültürü veya laboratuvar hayvanlarında üretilemez. Bu sebeple HPV’nin tanısı için sitoloji, HPV testi ve biopsi kullanılabilir.
Serviks kanserinde tarama, serviks bölgesinden alınan yaymanın veya biyopsi materyalinin incelenmesi esasına dayanır. Jinekolojik muayene sırasında rahim ağzındaki kanser öncüsü lezyonları belirlemek için rahim ağzından hücre sürüntüsü alınır. Bu hücreler patoloji laboratuarlarında incelenir. Maliyetinin daha uygun ve kolay ulaşılabilir olması nedeniyle günümüzde sitolojik tarama yöntemi olarak genellikle PAP smear kullanılmaktadır. Pap smear’de servikovaginal hücreler Papanicolau boyası ile boyanır ve viral enfeksiyonun varlığını da gösteren sitolojik değişiklikler saptanabilir. PAP smear testi sayesinde HPV infeksiyonunun tanısı mikroskobik olarak hücre içindeki koikilositozun gösterilmesi ile konur ve servikal kanserin erken tanısı henüz preinvaziv lezyon halinde iken yapılabilir.
Yıllık ve düzenli yapılan pap smear incelemesinin yaygınlaşması ile rahim ağzı kanserlerinin büyük bir kısmı erken ve tedavi edilebilir dönemde yakalanabilmektedir. Serviks kanseri için PAP smear tarama programını benimseyen toplumlarda prognoz önemli ölçüde iyileşmiş, serviks kanseri sıklığının azaldığı gösterilmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinde rahim ağzı kanserine yakalananların büyük çoğunluğu ya hiç ya da son 5 yıl içerisinde Pap Smear testi yaptırmamış kadınlardan oluşmaktadır. Pap smear ile kanser taramasında ortalama zaman aralığı halen tartışmalıdır. Amerikan Kadın Doğumcular Derneğinin’nin hali hazırdaki önerisi seksüel yönden aktif tüm kadınların ya da 18 yaşa ulaşan tüm kadınların yıllık Pap smear yaptırmaları ve pelvik muayene olmalarıdır. Daha önce Pap smear ile düzenli takip edilmiş ve negatif sonucu olan hastaların 65 yaşından sonra taramaya devam edilmesinin oldukça düşük bir yarar sağladığı sitolojik taramanın sonlandırılabileceği belirtilmektedir. Fakat CIN2,3 veya adenokarsinom öyküsü olanlarda histerektomi olmuş olsa bile taramaya 2 yılda bir veya daha sık devam edilmesi önerilmektedir. Pap smear testi bağışıklık sistemine ait bir bozukluğu olan, organ transplantasyonu yapılmış veya kemoterapi görmüş kadınlarda 6 ay ara ile tekrarlanmalıdır.
HPV testinin başlıca üç kullanım alanı vardır;
HPV DNA testinin servikal kanser öncüsü lezyonları tespit etmede sensitivitesi (% 84–100 ) Pap smearden daha yüksektir. Fakat spesifitesi % 64- 95 olup daha düşüktür. Pap testinin yüksek grade lezyonların tespiti için sensitivitesi % 50-60 arasında olmasına rağmen spesifitesi % 90’ın üzerindedir.
Kalıcı Yüksek Riskli HPV infeksiyonu olan kadınların en az % 50’sinde HSIL gelişir. Yüksek Riskli HPV testinin 30 yaş üstü kadınlara yapılması ile risk altındakiler erken tanınır.
Kanser öncesi lezyonlar için tedavi edilen hastaların takibinde de HPV testi kullanılabilir. Rezidüel ya da rekürren prekanseröz lezyonların gelişme sıklığı % 5-18 arasında değişir. Tedavi yapılan hastaların takibinde 6-12, ay sonra sitoloji yanısıra HPV DNA testinin yapılması önerilmektedir.
HPV infeksiyonlarının kadınlardaki tedavisinde Dünya Sağlık Örgütü genel olarak lezyonları iki başlık altında toplamaktadır;
Serviksin kanser öncüsü lezyonlarında amaç mümkün olduğunca tüm transformasyon zonunun ortadan kaldırılması (LEEP veya konisazyon) ve hastanın genelde 6 ayda bir smear ve diğer yöntemlerle kontrol edilmesidir. Başlıca tedavi yöntemleri kriyoterapi, lazer, elektrokoter ve cerrahidir. Erkeklerdeki HPV infeksiyonlarının tedavisi kadındaki eksternal genital organlarının tedavisi gibidir. Her iki cinste de tekrarlayan olgularda lokal 5-FU uygulanabilir. İnterferonun sistemik ve/veya lezyon içine uygulanması da yaralıdır. Ancak pahalı oluşu nedeniyle interferon önerilmemektedir. Serviks dışı genital HPV infeksiyonu tedavisindeki amaç ise enfeksiyonun başka bireylere geçişini önlemek ve kişiyi psikolojik olarak rahatlatmaktır.
Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olduğundan cinsel hayatı aktif olan insanların genel önlemleri alması, HPV infeksiyonundan korunmada çok önemli bir yoldur. Ancak bulaştırıcılığı çok yüksek olduğundan bazı durumlarda kondom kullanımı bile yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple riskli kişilerle cinsel temastan kaçınılması ve kadınların rutin jinekoloji muayenelerini aksatmamaları önerilmektedir.
https://izmirkarsiyakakadindogummerkezi.com/serviks-kanseri-oncusu-lezyonlari-hpv-virusu/
The post Serviks kanseri öncüsü lezyonları ve HPV virüsü appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post Serviks Kanseri Belirtileri appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Serviks kanserinin erken evrelerinde tipik olarak belirti yoktur. En erken bulgu muhtemelen rutin jinekolojik muayene esnasında saptanan anormal Pap smear sonucu olacaktır. Serviks kanseri oldukça yavaş gelişir, böylece belirtisiz dönem yıllar sürebilir. Pap smearda anormal hücrelerin tespit edildiği evre yüzde yüz tedavi edilebilir evredir.
Serviks kanserini geliştirme riskini azaltmada en etkin yol düzenli taramadır. Taramayla birlikte yeni aşılar bu riski daha fazla azaltacaktır. Serviks kanseri kalıtsal değildir. Bilim adamları ana nedenin Human Papilloma Virus (HPV) olduğunu kanıtlamıştır. Her kadın risk altındadır. Kadınların yaklaşık % 80’i yaşamlarının bir anında serviks kanserine neden olabilen bir virüsle enfekte olacaktır.
Serviks kanserine evrimleşebilen bir virüsle enfekte olmanın yaşı yoktur. Kırk beş yaş altı kadınlarda en sık görülen kanser türü serviks kanseridir. Sağlıklı yaşam tarzı enfeksiyonlarla savaşmanıza yardımcı olabilmesine rağmen, virüse yakalanmanızı engellemeyecektir. Aşılanmayla birlikte düzenli Pap-smear testi taraması en iyi korunma yoludur.
Risk altında olmanız için yalnızca bir partneriniz olması bile yeterli. Birden fazla partnere sahip olmanız gerekmiyor. Kondomlar enfeksiyon riskini azaltabilmesine rağmen virüs genital derilerin teması yoluyla da yayılabilmektedir.
İlerlemiş serviks kanserleri genel olarak en sık düzenli Pap smear testi yaptırmayan ya da anormal Pap smear sonucu alıp takiplere devam etmemiş kadınlarda görülür.
Bu doküman hastalar için serviks kanseri ile ilgili güncel bilimsel veri ve uzman görüşlerini özetleyen yardımcı bir kaynak olarak tasarlanmıştır. Tedavi seçenekleri, bütün dünyada bölgesel kaynaklar ve bireysel ihtiyaç ve riskler göz önünde bulundurularak şekillenir.
The post Serviks Kanseri Belirtileri appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post Serviks Kanseri appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Serviks kanseri dünyada kadınlar arasında kanser ilişkili ölümlerin en sık nedenlerinden biridir. Her yıl 493.000 yeni rahim ağzı kanseri tanısı konurken, 274.000 kişi rahim ağzı kanserinden ölüyor. Oysa, rahim ağzı kanseri tedavi edilebilir. Erken evrelerde bulunur ve tedavi edilirse sonuçları mükemmel olacaktır.
Dünya ölçeğinde 45 yaş altı kadınlarda en sık görülen 2. kanser türü, meme ve akciğer kanserinden sonra kanserden ölümlerin önde gelen 3. nedenidir. Dünya çapında 2 dakikada bir, bir kadın serviks kanserinden ölmektedir.
Serviks kanseri Türkiye’de en sık görülen 8. kanser türüdür. T.C. Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi verilerine göre 2008 yılında serviks kanserinin görülme sıklığı yüz binde 4.1’dir. Yine Globacan (WHO) verilerine göre 2008 yılında Türkiye’de 1443 kadının serviks kanseri teşhisi aldığı ve 556 kadının serviks kanserinden öldüğü tahmin edilmektedir.
Tarama programları, serviks kanserinin azalmasında önemli bir etkiye sahip olmasına rağmen hala kadınlarda serviks kanseri nedeniyle ölümler oluyor. Rahim ağzı kanseri ölümlerinin %80’i, düzenli tarama programı uygulanmayan ülkelerde görülmektedir.
Erken dönemde yakalanmış serviks kanserli kadınların tanı konduktan sonraki 5 yıllık sağ kalımları %92 gibi yüksek düzeylerdedir. Serviks kanseri sonuçlarındaki gelişmenin ana sebebi kanser öncesi hücrelerin erken teşhisini sağlayan Pap smear testidir. Serviks kanseri, yaklaşık %20 oranda 65 yaş üzeri kadınlarda teşhis edilmesine rağmen kadınları daha çok 30’lu 40’lı ve 50’li yaşlarda etkileyecektir.
Rahim ağzı kanserinin taraması için temel yöntemler kolposkopi ve smear testleridir. Kolposkopi, rahim ağzının mikroskop ile incelenmesi ve hücrelerin kontrolsüzce çoğalma eğiliminde olduğunun saptanmasıdır. Smear testi ise rahim ağzına sürtülen bir fırça ile düşen hücrelerin incelenmesi ve kanser hücresi aranmasına yönelik bir işlemdir. Ülkemizde kanser taraması için sürüntü testi yeterince yapılmakla birlikte kolposkopi hakettiği yeri bulamamıştır.
Smear (sürüntü) testi sonucunda virüs bulaşmış olan hücreler tipik özellikler gösterir. Bu hücrelere koilositler denir. Sürüntü testinde koilositoz görülmesi HPV bulaşmasını gösterir. Hücrelerin bozulması ile atipik görünümlü hücreler oluşur. Bu, sürüntü raporunda ASC olarak adlandırılır. Bazen bu atipik görüntünün nedeni HPV enfeksiyonu olmayabilir. Bunlara ASC-US denir. Çoğalan hücrelerin yapısal özellikler kanser hücrelerine uymaya başladıkça servikal intraepitelial neoplazi (CIN) denilen sonuçlar alınmaya başlanır. Bir sürüntüde CIN bulunması, gelecek 15 yıllık süreç içinde %10 oranında kanser görüleceğini gösterir.
Yapılan 100 sürüntü testinin ortalama 2’sinde düzenli olarak izlemeyi gerektiren sonuçlar alınır. Üretken çağdaki her kadının yılda bir kez kolposkopik muayene ve sürüntü testinden geçmesi, rahim ağzı kanserinden kaynaklanan sorunlar yaşamamasını sağlayacaktır.
The post Serviks Kanseri appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post HPV’nin Neden Olduğu Rahim Ağzı Dışında Hastalık ve Kanserler appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Siğil virüsü (HPV) çoğunlukla iyi huyludur. Sıklıkla el, ayak ve diğer deri bölgelerinde siğil şeklinde belirti verir.
The post HPV’nin Neden Olduğu Rahim Ağzı Dışında Hastalık ve Kanserler appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post HPV Virüsü Bulaştıktan Sonra Vücutta Olanlar appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>HPV (İnsan Siğil Virüsü) virüsünün bulaşması, farklı hastalıklar ortaya çıkarabilir. Örneğin virüs hiç bir sorun yaratmadan vücuttan temizlenebilir. Hiç bir sorun yaratmamasına karşın yıllarca virüs taşıyıcısı olmak mümkündür. Dış cinsel organda siğiller oluşmasına neden olabilir. Bu siğiller iyileşebileceği gibi defalarca tekrarlayabilir. Rahim ağzı kanseri oluşabilir.
HPV virüsü ile karşılaştığınızda bulaşması için cildin derin tabakalarına girmesi gerekir. Özellikle rahim ağzı ve anüs cildi bu virüsün girebileceği kadar hassastır.
HPV virüsünün bulaşmasından itibaren üç aşama geçilir;
Bu evre 3 hafta ile 8 ay arasında değişebilir. Bulaşan HPV, vajina cildi hücrelerinin içinde saklanmıştır. Bu dönemde bulaşan kişide hiç bir belirti olmadığı gibi smear, kolposkopi ve muayenede de hiç bir şey saptanamaz.
Bu evrede virüs ve virüs bulaşan hücreler çoğalmaya başlamıştır. Muayenede hiç bir şey saptanamamakla birlikte kolposkopi ve smearde belirtiler bulunur.
Bu evrede çoğalan hücreler arttığından siğil (kondilom) veya kanser bulunmaktadır.
Cilde bulaşan virüs, kılıfını terk ederek genetik materyeli olan DNA’sını yalnız bırakır. Çıplak kalan DNA, cilt hücrelerinin çekirdeğindeki insan DNA’sına eklenir. Artık hücrelerimiz kendi işlerinin dışında virüsün istediği bazı işleri de yapmakta, hücrelerimiz çoğalırken yeni oluşan hücreler de virüs DNA’sını içermektedir. Zaman zaman çoğalan virüs DNA’sı kendisine yeni bir kılıf oluşturup içinde bulunduğu hücreyi öldürerek binlerce virüsü yayar. Hücrenin DNA’sına giren virüs DNA’sı, hücrenin metabolizmasını etkiler. Sağlıklı hücreler, çoğalmalarını sınırlamak için p53 adlı bir madde üretirken virüs almış olan hücreler bu maddeyi üretemez. Hücreler kontrolsüzce çoğalır. Siğil ve kanser riski başlar.
Virüsün vücuda alınmasından sonra vücut HPV’ye karşı bağışıklık sıvıları üretmeye başlar. Ancak virüs hücre içine gizlendiğinden bu bağışıklık çok güçlü değildir. Bu bağışıklık sıvıları bir yıl içinde %70, iki yıl içinde %80 oranında virüslerin vücuttan temizlenmesini sağlar. Geri kalan %20 virüsü ömür boyu taşır ve bulaştırırlar. Kanser açısından yüksek riskli olanların vücudu terk etme süreleri ortalama 1,5 yıl iken yüksek riskli olmayanların terk etme süresi 6 ay kadardır.
Toplumdaki kadınların ortalama yarısı HPV enfeksiyonu geçirmiş, %20’si enfeksiyonu taşımaya devam etmektedir. Erkeklerde ise bu oranlar yarısı kadardır.
Virüsün vücuttan temizlenmesi, rahim ağzı kanseri oluşması riskini azaltmaz. Kanser riski devam etmektedir. Virüsün geçirilmesi ile doğal bağışıklık oluşması, tekrar virüs bulaşması olasılığını da azaltmaz. Tekrarlayan enfeksiyonlar veya aynı ya da farklı tiplerin tekrar bulaşması, rahim ağzı kanseri riskini daha da fazla artıracaktır.
The post HPV Virüsü Bulaştıktan Sonra Vücutta Olanlar appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post Siğil Virüsünün Bulaşması appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Cinsel yolla bulaşan bu hastalığın etkeni Human Papilloma Virus (HPV) adı verilen bir mikroptur.
Human Papilloma Virus (HPV) çok bulaşıcı olduğundan toplumda sık görülür. Toplumun ortalama %15’i bu virüsü taşımaktadır. Yaşamı boyunca bir kadının virüsü alma olasılığı %75’dir.
Mikrop esas olarak cilt ve mukoza hücrelerini tercih eder. Deriden vücut sıvıları ile bulaşır. Her tür cilt teması ile bulaşabilir. Cinsel bölgedeki siğil virüsü de genellikle cinsel temas ile bulaşır. Ancak cinsel bölgeye bulaşan siğil virüsü tipleri, tırnak dipleri de dahil pek çok yerde saptanmıştır. Bu nedenle elle cinsel organa dokunulması, oral veya anal seks ile de bulaşması mümkündür. Anne vajinasında virüs bulunduğunda doğum sırasında bebeğin solunum yollarına bulaşabilmektedir. Bebeğin solunum yollarında siğillerin oluşmasına laringeal papüllomatozis denir. Havlu, iç çamaşırı, tuvalet gibi doğrudan temas eden ortamlarla virüsün bulaşabileceği düşünülür. Ancak kesin olarak bilinmemektedir.
Hiç cinsel ilişkide bulunmamış kadınlarda da siğil virüsünün bulunabildiği gösterilmiştir. Amerika’da 148 tane bakire üniversite öğrencisi kızın iki yıl süren tetkiklerinde %7,9 oranında siğil virüsü ile enfekte oldukları saptanmıştır. Bu kişilerde cinsel ilişki dışında genital temasların virüs bulaşmasına neden olduğu düşünülür.
HPV taşıyan bir kişi ile cinsel ilişkiden sonra virüsün bulaşma olasılığı %40 civarındadır. Özellikle siğilleri olan bir partner ile tek cinsel birliktelikten sonra virüs bulaşma olasılığı hemen hemen %100’dür. Siğillerin bulunmadığı, ancak virüsü taşıyan birinde ise bulaşma olasılığı tek cinsel ilişkide %5 civarındadır. Anal ilişki ile virüsün bulaşma riski daha yüksektir.
Karşılaştıracak olursak, taşıyıcı bir kişi ile tek ilişkiden sonra klamiya bulaşma riski %20, belsoğukluğu bulaşma riski %50, frengi bulaşma riski %60 ve yumuşak ağrılı ülser hastalığı bulaşma riski %80’dir.
Erken yaşlarda virüs alma riski daha fazladır. Enfeksiyonların çoğu cinsel yaşamın ilk 3 yılı içinde bulaşmaktadır. Virüs bulaşmasının en sık olduğu yaşlar 20-24 arası olarak saptanmıştır. Bunun nedeni, erken yaşlarda vajina cildinin daha hassas olmasıdır.
Virüsün bulaşması ile siğillerin çıkması arasındaki süre, 3 hafta ile 8 ay arasında değişir. Genellikle 2-3 ay içinde siğiller ortaya çıkar.
The post Siğil Virüsünün Bulaşması appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>The post Serviks Kanseri Tarama Sıklığı appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>Bu yazıdaki tarama sıklığı önerileri yalnızca geçmişte tüm testleri normal, bir belirtisi olmayan, sağlıklı kişiler için geçerlidir. Bağışıklık sistemi zayıf, anormal smear sonuçları veya belirtileri olan kişilerde, farklı tarama yönergeleri uygulanır.
21 Yaş Öncesi; Tarama gerekli değildir.
Rahim ağzı kanseri taramasına başlamak için tam yaş ve tercih edilen yöntem tam olarak net değildir ve uzman gruplarının önerileri farklıdır. Amaç, taramanın faydalarının risklerinden daha ağır basacağı bir noktada taramaya başlamaktır.
Rahim ağzı kanseri gençlerde çok nadirdir. Sağlıklı kişilerde cinsel aktiviteden bağımsız olarak 21 yaşından önce tarama önerilmez. Bu yaş grubundaki kadınlarda papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonu çoğunlukla geçicidir. Kansere yol açmadan temizlenir. Bu nedenle yanlış pozitif sonuç alma riski yüksektir. Yanlış pozitif sonuçlar, gelecekteki gebeliklerde sorunlara neden olabilecek gereksiz işlemlere yol açabilir.
Rahim ağzı olan herkes, cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimine bakılmaksızın taranmalıdır. Şu anda cinsel olarak aktif olmasanız veya hiç ilişki yaşamamış bile olsanız taranmalısınız. HPV, cinsel ilişki olmadan bile temas yoluyla yayılabilir.
HPV aşısı yaptırmış olsanız bile, yine de rahim ağzı kanseri taramasından geçmelisiniz.
21-29 Yaş Arası; 3 yılda bir Pap-Smear test yapılmalıdır.
25 yaşından sonra 5 yıllığına HPV-Test yapılabilir.
Genç yaşlarda HPV enfeksiyonu çok yaygın olmakla birlikte bu olguların çoğunda HPV vücuttan temizlenir. Yani daha önce HPV-Test pozitif bulunmuş bir genç kadının, herhangi bir tedavi yapılmamasına karşın ilerleyen yıllarda HPV-Test negatif olacaktır. Böylece kendiliğinden gerileyecek kişilerde lüzumsuz tetkik ve tedavi önlenmiş olacaktır.
Yılda bir yapılan Pap-Smear, üç yılda bir bakılana göre çok az bir farkla daha fazla servikal displazi tanısı koyabilir. Ancak yılda bir Pap-Smear olan kadınlarda ileride kansere dönüşmeyen sorunlar için sıkı takibe alınma oranı daha yüksektir. En doğrusu yılda bir kontrol muayenesi olarak doktorun gerekli gördüğü sıklıkta Pap-Smear yaptırmak olacaktır.
30-65 Yaş Arası; Üç seçenekten biri tercih edilir:
- 5 yılda bir Co-test (HPV ve Smear birlikte bakılması)
- 3 yılda bir Pap-Smear
- 5 yılda bir HPV-Test
30-65 yaş arası kadınlarda HPV-Test ile birlikte yapılan Pap-Smear; HPV-Test sonucu negatif bile olsa servikal displazi çıkan olguların erken tanısını sağlar. Hem Pap-Smear, hem de HPV-Test normal bulunan olgularda takip eden 4-6 yıl içinde orta veya şiddetli servikal displazi saptanma olasılığı çok azdır.
Aşağıdaki durumlarda 65 yaşından sonra rahim ağzı kanseri taraması yaptırmaya devam etmeniz gerekebilir:
65 Yaş Üzeri; Son 10 yıl içinde ardışık olarak yapılan şu testlerde (testlerden sonuncusu en azından son 5 yıl içinde yapılmış olmalıdır.) sorun saptanmamışsa tarama bırakılabilir:
- 3 Pap-Smear
- 2 HPV-Test
HPV aşısı yapılmış olsanız da tarama yaptırmaya devam etmelisiniz.
Rahminiz rahim ağzı bırakılarak çıkarılmış ise taramalara devam etmelisiniz.
Rahim ağzı kanseri açısından yüksek risk olan şu durumlarda tarama yılda bir yapılmalıdır.
Rahimi alınmış olanlarda;
Histerektomi geçirdiyseniz (rahim ve bazen serviksin cerrahi olarak çıkarılması), aşağıdaki durumlar dışında rahim ağzı kanseri taramasına ihtiyacınız yoktur:
Rahmi bu durumlar dışında nedenlerle alınmış olanlarda taramaya devam etmek gerekli değildir.
Gebelerde;
Gebelerde tarama ilk üç ayda yapılmalıdır. İlk üç ayda yapılan smear almanın düşük veya bebek ölümüne yol açmadığı kesindir. Ancak leke tarzı kanama olabilir.
Gebelikte salgılanan hormonlar neticesinde rahim ağzı kanserleri riskinde artış meydana gelir. Bu nedenle gebelere ilk aylarında smear testi uygulanarak böyle bir durumun varlığı araştırılır.
The post Serviks Kanseri Tarama Sıklığı appeared first on İzmir Karşıyaka Kadın Doğum Merkezi.
]]>