Antik Dönem ve Mitolojide İnfertilite

Üreme üzerine antik çağdan günümüze kalmış yazılar var. Antik dönemde üremeye çok önem verilmiş, üreme hayatın ve var oluşun bir nedeni olarak görülmüştür. Dinler de üremeyi emretmiştir. Bu yüzden doğurganlık Tanrı’nın insanlara bir armağanı ve kısırlık ise bir ceza olarak algılanır.

Kil Tablet

İnfertiliteyi de konu içine alan evlilik sözleşmesi yapan bir Asur tableti

İnfertilite, antik çağda da bir sorundu. Antik bir hikaye aktarmak isterim.

İbrahim ile Sara’nın yıllarca çocukları olmaz. Sara, kadın için çok zor bir karar verir. İbrahim’e “Git ve benim nedimemden bir çocuk sahibi ol.” der. İbrahim, Sara’nın önerisini yerine getirir ve Hagar adlı nedimeden bir oğlu olur.

Hikaye biraz tatsız. Zira sorunu kadına bağlamış, erkek kısırlığını gözardı etmiş.

2017 yılında bulunan bir Asur tableti de çok benzer. Harran Üniversitesi’nin yaptığı bir kazıda 4000 yıllık tabletler bulundu. Tabletlerden biri Laqipum adlı bir adam ile Hatala adlı bir kadının evlilik anlaşması. Anlaşmaya göre çiftin çocukları olmadığı taktirde Hatala, kocasına çocuk sahibi olması için bir köle kadın satın alacak. Bu biraz taşıyıcı anneye benziyor. Ancak gebe kalamayan çiftte sorumluluğun kadına yüklenmesi çok da anlamlı değil. Laqipum karısı Hatala’nın kendisine bulduğu köle kadınla yattığında da çocuğu olmazsa ne olacak?

Antik Yunan’da tıbbi konuları ilk yazan kişi Hipokrat (MÖ 460-380) idi. İnsan üremesi üzerine olan tıp bilgimizin kökeni de genellikle “tıbbın babası” olarak bilinen Hippocrates’a atfedilmektedir. Milattan önce beşinci yüzyılda hem kadın hem de erkeklerin, biri diğerinden daha güçlü olan, iki seminal sıvıdan meydana geldiği ve birinci gruptan gelenlerin erkekleri, ikinci gruptan gelenlerin ise kadınları oluşturduğuna inanıldığını biliyoruz.

Üreme ile ilgili altı tane yazı Hipokrat’a atfedilir. Hipokrat’ın aforizmalarından bir alıntı.

Eğer bir kadın gebe kalamıyorsa battaniyeye sarın ve alttan tütsüleyin. Eğer tütsünün esansı ağız ve burun deliklerinden çıkarsa kadın kısır olmadığını bilsin.

Hipokrat’a göre kısırlık, vajenin diğer vücut kısımları ile devamlılığının bozulmasından ileri geliyordu. Yine Hipokrattan bir alıntı.

Rahmi soğuk ve yoğun olan kadınlar gebe kalamaz. Rahmi yaş olanlarda semen söner. Rahmi çok sıcak ve kuru olanlarda semende istek kalmaz. Bunun dışındaki rahimler doğurgandır.

Bu tanımlardan benim anladığım rahim olarak vajina anlatılmak istenmiş olmalı. Biz Türkçe’de vajina yerine hazne, uterus yerine rahim kelimelerini kullanırız.

Stagira’lı Aristo (MÖ 384-322), zamanının büyük filozof, hayvan ve doğa bilimcisidir. “Hayvanların Kökenleri” adlı eserinde üremeye dair pekçok kavram hakkında fikir öne sürmüştür.

Aristotle, insanın ilk evresinin aslında dişilerde bulunan bir yumurta olduğunu öne sürmüştür. Spermin, yumurtaya şeklini verecek güce sahip olduğunu ve dişinin maddesel olan içeriğine erkeğin maddesel olmayan gücü kattığını belirtmiştir.

Erkekleri kısırlaştırmak için kastrasyon yapılırdı. Eskiden testislerin sperm üretim merkezi değil, sperm kanallarını aşağı doğru çeken ağırlıklar olduğu varsayılırdı. Aristo, testislerin üreme üzerindeki etkilerini ve kastrasyonun bunu nasıl sağladığını şöyle anlatıyor.

Testisler kanalların bir parçası değildir. Kanallara, dokuma tezgahlarındaki ipleri germek için asılan taşlar gibi asılmışlardır. Yeni kastrasyon yapılmış bir boğa hemen inekle çiftleşirse gebelik oluşur. Çünkü henüz kanallar yukarı çekilmemişlerdir.