Türkiye’de Aile Planlaması

Ülkemiz verileri incelendiğinde, çiftlerin gebelikten korunma isteği bulunmasına rağmen; başarısızlık olasılığı daha yüksek olan geleneksel yöntemlerin sık kullanıldığı, bu nedenle de modern yöntemlerle doğum kontrolü ile ilgili bilgi düzeyinin yükseltilmesi ve bu yöntemlere erişimin arttırılması gerektiği görülüyor. Türkiye’de her beş yılda bir yapılan Nüfus Sağlık Araştırması (TNSA) verilerine göre 1978’de %50.3 olan gebeliği önleyici yöntem kullanma oranı 2008’de %73’e çıkmıştır.

TNSA-2008’e göre modern yöntem kullanımı %46 iken geri çekme (coitus interruptus), takvim yöntemi gibi yöntemleri kapsayan geleneksel gebeliği önleyici yöntem kullanımı %27’dir. Yöntemlerin dağılımına bakıldığında, 15-49 yaşları arasındaki evli kadınlarda geri çekme yöntemi kullanımı %26.9 iken, rahim içi araç kullanımı %16.9, hap kullanımı ise ancak %5.3’tür.

Ülkemizde özellikle düşük sosyoekonomik düzeyler olmak üzere istenmeyen gebelik oranları oldukça yüksektir ve bu nedenle kürtaj uygulamasına sıklıkla başvurulmaktadır.

TNSA-2008’e göre her 100 gebelikten 10’u kürtajla sonuçlanmaktadır. Düşükler incelendiğinde araştırmadan önceki beş yıllık dönemde gerçekleşen isteyerek düşüklerin yaklaşık üçte birinde kadınların bu gebelik öncesindeki son bir ayda gebeliği önleyici herhangi bir yöntem kullanmadığı, gebeliğin hemen öncesinde yöntem kullanmış olanlar arasında ise geleneksel yöntem kullanımı modern yöntem kullanımından daha yaygın olduğu görülmektedir. İsteyerek düşüklerin %39’u geri çekme yöntemi, %5’i ise takvim yönteminin kullanımı sonrasında gerçekleşen gebeliklerin sonlandırılması ile gerçekleşmiştir.

Ülkemizde 2007 yılında, 26 ilde 2020 kadınla yapılan araştırmaya göre, 2003’te %74 olan doğum kontrol yöntemi kullanma oranı 2007 yılında %62’ye düşmüş durumda. 18-45 yaş grubundaki her iki kadından sadece birisi modern bir doğum kontrol yöntemi uygularken, kadınların %38’i hiçbir yöntem kullanmadığı saptanmış. Ülkemizde rahim içi araçlar %19 ile en yüksek oranda tercih edilen korunma yöntemi olarak bulunmuş. Rahim içi araçları %16 ile kondom, %12 ile geri çekilme yöntemi, %9 ile doğum kontrol hapları izlemiş. Kadınların %18’i ise doğurganlık döneminde en az bir kez kürtaj yaptırmışlar.

2455 kadın üzerinde yapılan bir çalışmada ise bu oranın %28.7 olduğu ve istenmeyen gebelik nedeniyle kürtaj yaptıran kadınların %60’ının herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmadıkları saptanmış.

Ülkemizde 2011 yılında, 20 ilde 1400 kadınla yapılan araştırmaya göre 15-49 yaş grubundaki kadınlardan %60’ı hayatlarında en az 1 defa doğum kontrol yöntemi kullanmışken, %43’ü halihazırda bir doğum kontrol yöntemi kullanıyor. Kadınların %40’ı ise hayatları boyunca hiçbir doğum kontrol yöntemi kullanmamış ve halen kullanmıyormuş.

Herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanan kadınlar arasında en fazla tercih edilen yöntem %24 ile erkek prezervatifleri, bu yöntemi bakır spiraller (%21), geri çekilme (%14) ve doğum kontrol hapları (%10) takip ediyor. Kadınların %16’sı ise doğurganlık döneminde en az bir kez kürtaj yaptırıyor. Kürtaj yaptıran kadınların %65’i kürtaj sonrasında doktorlarının kendilerine doğum kontrolüyle ilgili herhangi bir öneride bulunmadıklarını belirtiyorlar.

Kadınlarımızın doğum kontrolü uygulama kararını etkileyen pek çok faktör olduğu biliniyor.

Ülkemizde sosyoekonomik düzeyi daha düşük olan bölgelerde kontrasepsiyon oranlarının gelişmiş bölgelerden daha düşük olduğu saptanmıştır.

Doğum kontrolü uygulama kararı ve yöntem seçiminde temel belirleyiciler sosyoekonomik durum, eğitim, çalışıp çalışmama ve fertilite öyküsü olarak ön plana çıkmaktadır. Uygulanan ilk kontrasepsiyon yönteminin sonraki tercihler açısından belirleyici özellik taşıdığı saptanmıştır.

Perimenopozal dönemdeki kadınlarla yapılan bir çalışmada da doğum kontrol yönteminin yaş gruplarına göre değişmediği sonucuna varılmıştır.

Ülkemizde coğrafi bölgelere göre de farklılıklar izlenmektedir, özellikle Güneydoğu Anadolu’da istenen çocuk sayısının 3 olmasına karşın, gebelik ve çocuk sayısı istenenin 2 katı düzeydedir. İstenmeyen son gebelik oranı ülkemiz genelinde %18.8 olmasına karşın, bu bölgede %43.1 olarak saptanmıştır.

Aynı bölgede yapılan diğer bir çalışmada kadınların %48.2’sinin hiçbir zaman doğum kontrolü uygulamamış olduğu da görülmüştür.

Doğum kontrol yöntemi kullanmayan kadınlarda oluşan gebeliklerin isteyerek düşükle (kürtajla) sonuçlanması “karşılanmamış aile planlaması gereksinimi” olduğunu göstermektedir. Karşılanmamış aile planlaması gereksinimi yöntemlerle ilgili doğru bilgiye erişim, yöntemlerle ilgili danışmanlık hizmetleri, yöntem sunumunda eksiklik veya güçlük, yöntem devamlılığının sağlanamaması gibi çeşitli faktörlere bağlı olabilir. Kontrasepsiyon yapılıp yapılmamasının yanı sıra uygulanan kontrasepsiyon yöntemi de farklılıklar sergiliyor. 2008 yılında 8576 kadınla gerçekleştirilen bir çalışmada, şehirli ve eğitim düzeyi yüksek kadınlarda geleneksel bir kontrasepsiyon yöntemi olan coitus interruptus uygulanma oranının daha düşük olduğu saptanmış.

Kontrasepsiyon uygulayan kadınlarla yapılan bir çalışmada en yüksek gebelik oranının beklendiği gibi geri çekme yönteminde olduğu görülmüştür.

Coitus interruptus uygulayan 422 kadınla yapılan başka bir çalışmada ise bu yöntemi tercih etmelerinin temel nedeninin eşlerinin tercihi olduğu belirtilmiş. Yöntemi bırakmanın en sık rastlanan nedeninin gebelik olmasına karşın kadınlar bu yöntemi etkili ve güvenli olarak değerlendirmişler.

İstanbul’da gerçekleştirilen bir çalışmada ise eğitim düzeyi yükseldikçe oral kontraseptif ve kondom kullanımında artış olduğu belirlenmiştir.

Doğum kontrol hapı kullanımı ile ilgili ön yargıların değerlendirildiği 418 kadının dahil edildiği bir çalışmada hastaların yarıya yakını oral kontraseptif kullanımının kilo artışına, akneye, kıllanmaya neden olduğu, %10 civarının infertiliteye, yaklaşık aynı oranda hastanın kansere veya libido azalmasına yol açtığını düşündüğü saptanmıştır.

Diğer bir çalışmada benzer ön yargıların tüm modern kontrasepsiyon yöntemleri için geçerli olduğu belirlenmiştir. Kontraseptif yöntemlerin yararları konusundaki bilgiler son derece sınırlıyken, yan etkileri konusunda da yoğun abartılar olduğu saptanmıştır.

Ülkemizde yapılan bir çalışma kadınların bu konudaki bilgi kaynaklarının arkadaşları, hemşireler ve radyo/televizyon olduğu göstermiştir.

Ülkemiz verileri kadınlarımıza istedikleri sayıda çocuk sahibi olabilmeleri, istemedikleri gebeliklere maruz kalmamaları ve buna bağlı morbidite ve mortalite oranlarını düşürebilmemiz için kontrasepsiyon konusundaki bilincin genel olarak yükseltilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu konunun üzerinde daha yoğun şekilde durulması gerektiği açıktır. Kadınların gebeliği önleyici yöntem kullanmaları ile ilgili doğru bilgi ve hizmete kavuşması, danışmanlık ve hizmet sunumunun tüm sağlık hizmetlerine entegrasyonu ile gerçekleşir. Kadın hayatının tüm dönemlerinin; yani ergenlik, doğum öncesi ve doğum sonrası, düşük sonrası, perimenopozal dönemin özelliklerine uygun yöntem sunumu gerçekleştirilmelidir.