Evde Doğum

Home Birth denilen ev doğumlarının teşvik edilmesiyle sezaryen oranlarının azaltılabileceğini düşünen gruplar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de mevcut. Son yıllarda Hollanda’dan gelen bir çalışmada; birinci doğumların evde yapılmak üzere başlandığı halde %40’ının hastanede devam ederek sonlandığı bildiriliyor. ACOG (Amerikan Jinekoloji ve Obstetri Derneği) kadınların evde doğurma haklarına saygı duyulması gerektiğini ancak en güvenli doğumun hastanede olduğunu vurguluyor. Bu arada ABD ‘de doğumların sadece %0.6’sının ev doğumu olduğunu vurgulamakta yarar var. ACOG ve AAP (Amerikan Pediatri Derneği) evde doğumda bebek ölümlerinin hastane doğumlarına göre 2-3 kat fazla olduğunu belirtiyor ve evde doğumların kimler tarafından, hangi koşullarda, hangi gebelere uygulanması gerektiğini belirtiyor. Ev doğumu için eğitilmiş, sertifikalı, deneyimli ebe, hemşire veya doktor olması gerekiyor. Olabilecek acil durumlarda, en kısa zamanda, doğum sürecinde sürekli iletişim halinde olan, ulaşımı trafikte en ufak aksama olmadan çok çabuk ve rahat olacak tam donanımlı bir hastane olması gerekiyor. Ev doğumunun olumlu ve olumsuz yönleri konusunda kanıta dayalı güncel bilgilerle donatılmış, sorumluluğu paylaşarak yasal onamları alınmış gebe ve yakın çevresi gerekiyor.

Kanada, İtalya ve Hollanda’da da kimlerin evde doğum yapabileceği net sınırlarla çizilmiş. ABD (Amerika Birleşik Devletleri)’nin dünyaca önde gelen Mayor kliniğinin uzmanları evde doğum yapılmaması gereken durumları şöyle özetliyor;

Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, epilepsi (havale) ve kronik hastalıklar varlığında, SSVD (önceden sezaryen olmuş olanlarda), tütün ürünleri veya uyuşturucu kullananlar, preeklampsi (gebelik zehirlenmesi), erken doğum (Gebeliklerin yaklaşık %12’si erken doğumla sonlanıyor), belirgin anemi (kansızlık), çoğul gebelik, bebeğin baş geliş pozisyonuyla gelmemesi, 37 haftanın altında ve 41 haftanın üstünde gebelikler, doğum eyleminin ilerlememesi, amniotik sıvıda mekonyum (bebeğin ilk kakası) izleri bulunması (bebeğin oksijensiz kaldığının göstergesi olabiliyor, normalde amnion sıvısında yok, gebelik sürecinde veya doğum eyleminde oksijen azlığında bebeğin barsak hareketleri  başlıyor, anüs kasları gevşiyor ve kakası amniyon sıvısına kaçıyor), plasentanın erken ayrılmasının belirtileri, vajinal kanama (açılmanın hafif kanlı akıntısı dışında) bebeğin göbek kordonunun sarkması, plasentanın doğumdan sonra ayrılmaması veya tam olarak gelmemiş olması, bebeğin kalp atımlarının bozulması (bebeğin stres altında olduğunun temel göstergesi) gibi durumlarda ev doğumlarının sakıncalı olduğu bildirilmiştir.

Gebelik zehirlenmesi erken veya ileri yaş gebelerde, doğum aralıkları sık olanlarda, gebelikte dengesiz beslenen ve kilosuna dikkat etmeyen sosyo-ekonomik durumu düşük gebelerde daha fazla karşımıza çıkıyor. Belirtileri gebeliğin 20. haftasından sonra tansiyon yükselmesi, sabahları dizin altında iç tarafta pretibial ödem dediğimiz cilt ödemi, idrarda protein bulunması ve bebeğin gelişmesinin bozulması ile karakterizedir.

Doğumu rahatlatacak, doğum korkusunu azaltacak seçeneklerden biri de suda doğum olduğu iddia ediliyor. Sanal ortamda da yaygın görsel ve bilgilerini göreceğimiz bu yöntem ülkemizde de tek tük uygulanmaya başlandı. ACOG bu konuda bilimsel çalışmaların  kısıtlı olduğunu, özellikle ılık suda enfeksiyon olasılığını ve OSHA standartlarına göre (Occupational Safety and Health Act=bu nedenle özgün tüp ve su dolaşımı sağlanması gerekiyor)enfeksiyondan korunmanın önemini vurguluyor. İngiliz RCOG (Royal Collage of Obstetricians and Gynecologists) ise anne kan dolaşımına suyun girmesiyle oluşabilecek embolinin teorik risklerden biri olduğunu belirtiyor.

Geçmiş yıllarda doğum yapacak kadınlara; “Allah kurtarsın!’’ denildiğini, doğumun kurtulunması gereken bir süreç olarak toplum tarafından algılandığını biliyoruz. Görsel ve yazılı medyada, sinema filmlerinde doğumla ilgili ürkütücü öyküler ülkemizde ve dünyada yaygın olarak yansıtılıyor. Buna karşı olduğunu söyleyen medya kuruluşları ve sanal ortamda sosyal paylaşım grupları güncel ve kanıta dayalı bilgileri doğru vurgularla objektif olarak yansıtmaktan kaçınıyor. İyi niyetli olarak, sadece güzel şeyler duymak istiyoruz, artık doğumdan korkmak istemiyoruz diyorlar. Ancak toplumun doğrusuyla, yanlışıyla, olumlu ve olumsuz yönleriyle, kısacası risk ve avantajlarla tüm ayrıntılarla güncel ve kanıta dayalı bilgilerle donatılmasının çok daha önemli.
“Geçmişte büyüklerimiz ilkel koşullarda doğum yaptı, onlara hiç bir şey olmadı” diyerek gerçeklerden kaçmanın da anlamsız olduğunu biliyoruz. Çünkü geçmişte Maternal ve Fetal Mortalite oranları (gebelik ve doğumda anne ve bebek ölümü) çok yüksekti. Teknolojinin ilerlemesinin tıbba yansıması gebelik ve doğum sürecindeki olası risklerin erken belirlenmesine katkıda bulundu. Ancak en ufak bir risk olasılığında bile müdahalede bulunmamak, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanlarının hukuksal yükümlülüklerini ve yaşam boyu kazandıklarıyla ödeyemeyeceği tazminatları ortaya çıkardı. Ülkemizin sosyal yapısı gereği gebelik ve doğum konusunda yeterli bilinçlenmemiş, ancak beklentisi yüksek bireylerin artmasıyla ve bunların yanlış vurgularla yönlendirilmesiyle sağlık çalışanına şiddetin artmasını da ülkemizde süreci etkileyen faktörlerden biri olarak görebiliriz.

Posted in: